Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türkiye’nin hem siyasi hem de ekonomik ve ticari politikalarında her zaman önemli ve öncelikli bir konuma sahip olan eski SSCB ile olan ilişkilerimiz, 1992 yılı başından itibaren Rusya Federasyonunun kurulması ve ülkede yaşanan piyasa ekonomisine geçiş süreci ile birlikte daha da önem kazanmış ve bölgenin ekonomik ve siyasi istikrara kavuşması açısından en belirleyici unsurlardan biri haline gelmiştir.
İki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin dönüm noktasını; 1967 tarihinde imzalanan ve SSCB tarafından bazı sınai tesislerin inşası amacıyla ülkemize yaklaşık 200 milyon dolar tutarında kredi açılması ve anılan krediye ait yıllık taksit ve faizlerin geri ödemelerinin ülkemiz menşeli mallarla yapılması esasına dayanan Anlaşma oluşturmuştur. Türk ihraç mallarının SSCB piyasasına girmesinde ve iki ülke arasındaki ticaret hacminin geliştirilmesinde büyük bir rol oynayan ve “Özel Hesap” olarak bilinen, 1995 yılı sonu itibariyle de tasfiye edilen bu düzenleme çerçevesinde ülkemiz açısından o tarihlerde büyük önem arz eden İskenderun Demir Çelik Fabrikası, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Aliağa Petrol Rafinerisi, Orhaneli Termik Santrali gibi önemli sanayi kuruluşlarımızın tesisi için finansman sağlanmıştır.
SSCB’nin dağılmasından hemen önce Rusya Federasyonu ile 1991 yılında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının sonuçlandırılması, ardından 1992 yılı Mayıs ayı içinde bağıtlanan bir dizi belge ile SSCB ile imzalanmış bulunan çeşitli Anlaşma ve Protokollerin Rusya Federasyonu tarafından üstlenildiği hususunda mutabakat sağlanması, ülkelerimizin ikili ilişkilere süreklilik kazandırılmasına verdikleri önemin açık bir göstergesini teşkil etmektedir.
1984 yılında eski SSCB ile imzalanan ve halihazırda Rusya Federasyonu ile sürdürülmekte olan Doğal Gaz Anlaşması 1996 yılında ifade ettiği yıllık yaklaşık 530 milyon dolarlık büyüklükle, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin diğer önemli bir boyutunu teşkil etmektedir.
1967 yılında sanayi tesisleri inşasının finansmanında kullanmak üzere, SSCB’den kredi alan ülkemiz, 1989 yılından itibaren Eximbank aracılığı ile kullandırdığı kredilerle borçlu ülke konumundan kurtularak, kreditör ülke konumuna gelmiştir. Türk Eximbank tarafından 1989-1991 yılları arasında toplam 800 milyon dolarlık alıcı ülke kredisi açılmış, ancak, daha sonra kredi geri ödemelerinde karşılaşılan sorunlar nedeniyle, anılan kredilerin 599 milyon dolarlık kısmı kullandırılmıştır. Ayrıca, Eximbank tarafından 1990 yılında imzalanan anlaşma ile Rusya Federasyonuna açılması öngörülen 350 milyon dolar tutarındaki yatırım kredisinin kullanım esaslarının tesbit edilmesine ilişkin Protokol 1995 yılı sonunda imzalanmış ve bu çerçevede Vosstanya Oteli ve İş Merkezi projesine ilişkin kredi anlaşması 1996 yılı Aralık ayı içerisinde yürürlüğe girmiştir.
Yukarıda kısaca özetlenen Anlaşmalar çerçevesinde önceleri SSCB daha sonra ise, başta Rusya Federasyonu olmak üzere diğer BDT ülkeleri ile yürütülmekte olan ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimizde önemli gelişmeler kaydedilmiş ve 1991 yılında Sovyetler Birliği ile 1.7 milyar dolar olan dış ticaret hacmimiz, SSCB’nin dağılması ile birlikte hızla artan bir trend izleyerek, 1995 yılında 5.4 milyar dolara ulaşmıştır. Sözkonusu ticaret hacminin % 61.7’sine tekabül eden 3.3 milyar dolarlık kısmının Rusya Federasyonu ile gerçekleştirildiği dikkate alındığında, Rusya Federasyonunun ülkemiz açısından taşıdığı önem açıkça ortaya çıkmaktadır.
1992 yılında 438,5 milyon dolar olan Rusya Federasyonu’na yönelik ihracatımız 1995 yılında 1.2 milyar dolara yükselmiş, ithalatımız ise aynı dönemler itibariyle 1 milyar dolardan 2.1 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. 1996 yılının ilk dört aylık döneminde, Rusya Federasyonu’na yönelik ihracatımız bir önceki yılın aynı dönemine göre % 65 oranında bir artış kaydederek 447 milyon dolara yükselirken, ithalatımız ancak % 2 oranında artarak 551 milyon dolara ulaşmıştır. Toplam ihracatımızda % 10’luk bir artışın gerçekleştiği 1996 yılının ilk çeyreğinde Rusya’ya yönelik ihracatımızdaki artış oranının % 65 seviyelerine ulaşması, anılan ülkenin ihracatımız açısından taşıdığı potansiyelin en belirgin göstergesidir.
Özellikle, son yıllarda iki ülke arasındaki ticari ilişkilere damgasını vuran diğer bir gelişme ise yapılan kimi hesaplamalara göre 3-5 milyar dolar kimi hesaplamalara göre ise 8-10 milyar dolar seviyesine ulaşmış bulunan “bavul ticareti”dir. Halihazırda resmi ihracat kayıtlarına tabi olmayan ve ağırlıklı olarak Rusya Federasyonu vatandaşlarına yönelik sözkonusu ticaretin de yukarıdaki rakamlara ilave edilmesi halinde ticari ilişkilerimizin bugün için ulaştığı nokta daha da dikkat çekici bir hal alacaktır.
Ticari ilişkilerimizde yaşanan bu önemli gelişmelere paralel olarak 1993 yılında 903 olan Rusya Federasyonu’na ihracat yapan firmalarımızın sayısı, 1995 yılında 2130’a ulaşmıştır. Bu rakamlara yukarıda bahsekonu ticaret şekli ile iştigal eden firmalarımızın sayısı dahil edilmemiştir. Öte yandan, Moskova Ticaret Müşavirliği kayıtlarına göre, Moskova’da açılan Türk firma temsilciliği sayısı da 170’i aşmıştır.
Diğer taraftan, Türk müteahhitlik firmaları, 1987 yılından bugüne kadar Rusya Federasyonu’nda yaklaşık 7.5 milyar dolar tutarında 379 proje üstlenmişlerdir. Bu projelerin yaklaşık 3.1 milyar dolarlık bölümü tamamlanmış olup, halihazırda 97 Türk firması bu ülkede faaliyet göstermektedir.
Buraya kadar kısaca özetlenmeye çalışılan iki ülke ekonomik ve ticari ilişkilerinin daha detaylı incelenmesine ve ileriye dönük stratejilerin belirlenmesine ilişkin görüşlere geçmeden önce, son yıllarda gerek siyasi, gerekse sosyal ve ekonomik açıdan büyük bir yapısal değişiklik gösteren Rusya Federasyonu’nun mevcut ekonomik durumunun ana hatları itibariyle başlıklar halinde kısaca özetlenmesinde fayda görülmektedir.
-Piyasa ekonomisine geçiş sürecinin başlamasıyla fiyatların belirlenmesinde piyasa mekanizmasına işlerlik kazandırılması neticesinde 1991 yılından itibaren ekonomide yüksek enflasyonla beraber önemli bir daralma yaşanan Rusya Federasyonu’nda GSYİH 1991-1994 döneminde her yıl ortalama %15 oranında azalmış, enflasyon oranı ise 1992 yılında %2600’lük rekor seviyeye ulaştıktan sonra 1994 yılında ancak %320’ye düşürülebilmiştir. 1995 yılında alınan ekonomik önlemler neticesinde GSYİH’daki azalış oranı % 4’lere kadar gerilemiş, enflasyon oranında ise hedeflere ulaşılamamakla birlikte önemli oranda bir düşüş kaydedilmiş ve enflasyon yıl sonu itibariyle % 133 olarak gerçekleşmiştir.
-1996 yılında enflasyon aylık bazda % -0.2’lere kadar gerilemiş ve yılın genelinde enflasyon reform sürecinin başladığı 1992 yılından bu yana en düşük seviye olan % 21.8 olarak gerçekleşmiştir.
-1996 yılında GSYİH’nın % 1 oranında daralması beklenmekle birlikte, 1997 yılında ekonominin % 4 oranında büyüyeceği tahmin edilmektedir.
-Rusya Federasyonunun kurulduğu günden bu güne kadar geçen süre zarfında özelleştirme alanında da önemli gelişmeler kaydedilmiş ve bugün sanayide istihdam edilen işçilerin % 80’inden fazlası özel sektörde çalışır hale gelmiştir.
-Artan dış borç servisinin ekonomi üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin giderilmesi amacıyla, 1995 yılı sonu itibariyle toplam 121 milyar dolara ulaşan dış borç stoğunun, 38.7 milyar dolarlık kısmı 29 Nisan 1996 tarihinde Paris Klubü ile imzalanan anlaşma çerçevesinde yeni bir takvime bağlanmıştır.
-IMF ile yapılan anlaşma çerçevesinde 1996-1998 yıllarını kapsamak üzere 10.2 milyar dolarlık yeni bir kredinin sağlanması hususunda mutabakata varılmış ve bu çerçevede kredinin kullandırılmasına başlanmıştır. Ancak, 1996 yılının ikinci yarısında, IMF, Rusya’nın çok yüksek boyutlara ulaşan vergi kaçağını önlemeye yönelik gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmediği gerekçesiyle, kredi kullanımını askıya almıştır.
-Rusya’nın ekonomisine dair iyimser beklentiler Ekim ayı içerisinde kredi derecelendirme kuruluşları tarafından da onaylanmış ve Rusya borç ödeme kapasitesi bakımından yapılan ülke sıralamasında Arjantin ve Brezilya’nın üzerinde yer almıştır.
-Dış ticaretin 1992 yılından itibaren süren gelişme trendi 1995 yılında da devam etmiş, ithalat bir önceki yıla göre % 62 oranında artarak 35.7 milyar dolardan 57.9 milyar dolara, ihracat ise yine aynı oranda artarak 48 milyar dolardan 77.8 milyar dolara ulaşmıştır. Bu çerçevede, dış ticaret hacmi 135.7 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve dış ticaret fazlası 19.9 milyar dolara ulaşmıştır. Dış ticarete konu malların kompozisyonu incelendiğinde, toplam ithalatın % 30’unun gıda maddelerinden oluştuğu, petrol ve doğal gaz satışından elde edilen gelirin ise toplam ihracatın % 30’unu aştığı görülmektedir.
-1992-1994 döneminde 4 milyar dolar seviyesinde yabancı sermaye yatırımı gerçekleşmiş, 1995 yılı sonu itibariyle ise toplam rakam 6 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır.
Rusya Federasyonu son yıllarda uluslararası kuruluşlarla ilişkilerin düzenlenmesi ve dünya ekonomik sistemiyle bütünleşme yolunda yasal alt yapının oluşturulmasına yönelik önemli adımlar atmaktadır. Bu çerçevede, 1994 yılı Aralık ayında üyelik başvurusu yapılan DTÖ’ye katılım müzakerelerinin yakın bir tarihte sonuçlanması beklenmektedir. Diğer taraftan, Rusya ile AB arasında 24 Haziran 1994 tarihinde imzalanan Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması’nın ticari hükümleri 1 Şubat 1996 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Ayrıca, Avrupa Birliği’nin Rusya Federasyonu ile yakın siyasi, ticari ve ekonomik ilişkileri bulunan Ukrayna, Beyaz Rusya ve Moldova ile 1994 yılı içerisinde Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları imzalaması, önümüzdeki yıllarda Rusya başta olmak üzere anılan ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşması imzalanması yönünde önemli bir adım olarak nitelendirilmektedir. Nitekim, AB ile Rusya Federasyonu arasında STA müzakerelerine 1998 yılında başlanacağı beklenmektedir.
Yukarıda özetlenmeye çalışılan değerlendirmeden de görüleceği üzere, son yıllarda ekonomik açıdan önemli gelişmeler kaydeden Rusya Federasyonu’nda önümüzdeki yıllarda makro ekonomik istikrarın sağlanması ile birlikte çok büyük bir potansiyel oluşacaktır. Bu itibarla, Rusya Federasyonu ile siyasi ilişkilerimiz başta olmak üzere, ticari ve ekonomik ilişkilerimizin geliştirilmesi her iki ülke ekonomisine çok büyük faydalar sağlayacaktır. Ayrıca, giderek daha önemli bir siyasi ve ekonomik güç haline gelen Rusya Federasyonu ile siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerimizin daha da geliştirilmesi, ülkemizin AB’ne tam üyelik hedefini gerçekleştirebilmesi açısından da tamamlayıcı bir rol oynayacaktır.
148 milyonluk nüfusu ile dünyanın en önemli pazarları arasında yer alan Rusya Federasyonu’nun toplam ithalatı içerisinde ülkemiz ihracatının son yıllarda gözlenen olumlu gelişmelere rağmen, ancak yaklaşık % 2’lik bir paya sahip olması, coğrafi yakınlığın ticaret üzerindeki olumlu etkileri de dikkate alındığında, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin daha da geliştirilmesi zaruretini açıkça ortaya çıkarmaktadır. Batı ülkelerinden farklı olarak her gelir grubundan geniş bir nüfus yapısına sahip olan Rusya Federasyonu’nun tüketim talebi de anılan gelir farklılıklarına paralel olarak çok geniş bir ürün yelpazesini kapsamaktadır. Sözkonusu durum, diğer pazarlarda ihracat imkanı sınırlı olan mallarımız açısından da büyük bir potansiyel yaratmaktadır. Bu itibarla, her gelir düzeyine hitap edebilecek geniş bir ürün yelpazesiyle ve gelişmiş Moskova bölgesiyle sınırlı kalmayarak zengin doğal kaynakları ve sanayi potansiyeli bulunan Tataristan, Dağıstan, Başkırdistan gibi otonom cumhuriyetler de dahil olmak üzere, tüm bölgeleri kapsayacak şekilde Rus pazarına, direkt ihracatın yanısıra, bölgede kurulacak depo-antrepo-mağaza gibi dağıtım kanalları vasıtasıyla doğrudan tüketiciye hitap edecek şekilde yönelinmesi hem ülkemiz sanayinin geliştirilmesi hem de ihracatımızın arttırılması açısından büyük önem arzetmektedir.
Ülkemiz firmalarının yurtdışında mağaza açmalarına ilişkin projelerin finansmanı amacıyla Eximbank tarafından 1996 yılında uygulamaya konulan orta vadeli kredi programı çerçevesinde Rusya Federasyonu’nda açılacak mağazaların finansmanına öncelik verilmesi ve bu kapsamda Moskova’da toplam 18 bin m2’lik bir alana inşa edilmesi planlanan bir mağaza için Eximbank tarafından 7.5 milyon dolar, toptancı hali projesi için ise 5 milyon dolar olmak üzere toplam 12.5 milyon dolarlık kredi tahsis edilmesi, anılan pazarda ülkemiz mallarının yer edinebilmesi açısından çok önemli bir adım olarak nitelendirilmelidir.
Daha önce de belirtildiği gibi bavul ticareti iki ülke arasındaki ticari ilişkilerde çok önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda hızla artmakta olan bavul ticaretinin başta sağladığı döviz geliri olmak üzere ülkemiz ekonomisine önemli ölçüde katkıda bulunduğu bir gerçektir. Bavul ticareti sayesinde, bugüne kadar ihraç konusu olmayan mallarımız için ihraç potansiyeli yaratılmış ve küçük esnaf ve sanayicilerimizin dış pazarlarla tanışmaları ve bu çerçevede kayıtlı ihracata yönelmeleri açısından da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Ancak, bavul ticaretinin kayıt dışı olması itibariyle kayıtlı ekonomi aleyhine haksız rekabet yarattığı ve kalite ve standart denetimine tabi olmaması nedeniyle de Türk malı imajını zedelediği gerçeği de gözardı edilmemelidir. Ayrıca, Rusya Federasyonu da bavul ticaretinin iç sanayini olumsuz yönde etkilediğini, bütçe gelirlerinin önemli bir kalemini oluşturan gümrük vergisinde önemli bir gelir kaybına yolaçtığını, sözkonusu ticarete konu olan malların kalite ve standart denetimine tabi olmaması nedeniyle tüketiciye zarar verdiğini öne sürerek, bu ticaret şekline geçtiğimiz Ağustos ayı başından itibaren değer ve ağırlık bazında kısıtlamalar getirmiştir.
Bu itibarla, anılan ticaretin yasal bir zemine oturtulması ve başta Rusya Federasyonu olmak üzere, bavul ticaretinin yöneldiği diğer tüm ülkelerde alternatif pazarlama metodlarının geliştirilerek bu büyük potansiyelin dış ticarete aktif olarak yönlendirilmesi; ülkemiz menşeli malların kalite ve standart denetiminin sağlanması, gelecekte büyük bir potansiyel arzedecek Rusya pazarında kaliteli Türk malı imajının yerleştirilmesi açısından çok büyük önem arzetmektedir. Bu çerçevede, Aralık ayı içerisinde Sayın Tansu Çiller ile Moskova Hükümeti Başkanı Sayın Yuri Lujkov arasında imzalanan niyet protokolu kapsamında Moskova’da ülkemiz ürünlerini tanıtmak ve doğrudan nihai tüketiciye sunmak amacıyla Türk Ticaret Merkezi kurulması çalışmalarına başlanması, kaliteli Türk malı imajının yaratılmasına yönelik atılmış çok önemli bir adım olarak nitelendirilmelidir.
Ayrıca, iki ülkenin farklı üretim yapılarına sahip olmaları da ülkelerimiz açısından büyük bir potansiyel yaratmaktadır. Zengin doğal kaynaklara ve ülkemizden farklı bir sanayiye sahip olan Rusya Federasyonu ile ticari ve ekonomik ilişkilerimizin geliştirilmesi, ekonomilerimizin tamamlayıcı yapıları dikkate alındığında, her iki ülkenin çıkarlarına olduğu kadar bölgenin ekonomik kalkınmasına ve hatta bölgede siyasi istikrarın sağlanmasına da hizmet etmiş olacaktır.
Halihazırda, bölgede yaşanan üretim eksikliği esas itibariyle ithalatla karşılanmakla birlikte, orta vadede sanayinin geliştirilmesine yönelik olarak alınan tedbirler çerçevesinde, sadece Rusya Federasyonu’nda değil BDT ükelerinin tümünde korumacı tedbirlerin gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Bu itibarla, ülkemiz firmalarının anılan bölgelerde yerel sermaye ile ortak yatırıma yönelmeleri konusunda girişimde bulunmaları ve sözkonusu girişimlerin devlet tarafından da desteklenmesi orta ve uzun vadede ülkemize ekonomik açıdan büyük faydalar sağlayacaktır. Halihazırda, gerek siyasi gerekse ticari açıdan oldukça riskli bir ülke olarak nitelendiren ancak reformların tamamlanması ile birlikte çok büyük bir potansiyel arzedecek olan Rusya Federasyonu’nda ortak yatırım imkanlarının geliştirilmesine yönelik olarak alınacak tedbirler, ülkemizin anılan potansiyelden azami ölçüde yararlanması açısından çok büyük bir önem arzetmektedir.
Bu çerçevede, müteaahitlerimiz de dahil olmak üzere, ülkemiz yatırımcılarının, özellikle Rusya Federasyonu ve BDT ülkelerinde gerçekleştirecekleri yatırımlara uzun vadeli kredi, sigorta ve garanti desteği sağlayacak “Dış Yatırımlar Kredi Garanti ve Sigorta Kurumu”nun oluşturulması, anılan ülkelerdeki yatırımlarımızın arttırılması ve dolayısıyla hızla artmakta olan tüketim talebinin ülkemiz firmalarınca karşılanması imkanını yaratacak ve ülkemizin sözkonusu pazarda sağlam bir yer edinmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Ülkemiz girişimcilerinin Rusya Federasyonu’ndaki yatırımları kadar üzerinde önemle durulması gereken diğer bir husus ise, kalifiye insan gücüne sahip ve enerji de dahil olmak üzere kimya sanayi, demiryolu elektrifikasyonu, metro inşası gibi yüksek teknoloji içeren belirli konularda uzmanlaşmış bulunan Rus firmaları ile ülkemizde ortak yatırım imkanlarının geliştirilmesidir. Bu vesileyle ülkemiz sanayii Rusya’da mevcut yetişmiş işgücü potansiyelinden yararlanma imkanına kavuşturulmuş olacaktır.
Bu noktada Doğal Gaz Anlaşmasına tekrar değinmek istiyorum. 1987 yılından başlayarak 25 yıl süreyle ülkemize doğal gaz sevkiyatını garanti altına alan Doğal Gaz Anlaşması yukarıda da ifade edildiği gibi, bir taraftan yıllık olarak öngörülen 5-6 milyar m3 doğal gaz sevkiyatı, diğer taraftan doğal gaz bedelinin karşılığında ülkemiz menşeli malların Rusya Federasyonu’na ihracatına ilişkin hükümleri vasıtasıyla iki ülke arasında yarattığı ek ticaret imkanı ile ikili ticari ilişkilerin önemli bir boyutunu teşkil etmektedir. Buna ilave olarak, ülkemiz sanayiinde ve meskenlerde günden güne yaygınlaşan doğal gaz kullanımı ve gittikçe artan enerji ihtiyacı dikkate alındığında, doğal gaz miktarının arttırılmasına yönelik son dönemde başlatılan çalışmaların da bir an önce sonuçlandırılması hayati bir önem taşımaktadır.
Yıllık 5 milyar dolar turizm geliri ile önemli bir turizm ülkesi haline gelen ülkemiz, özellikle son yıllarda Rus vatandaşlarından da büyük bir ilgi görmektedir. Serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci ile birlikte son yıllarda ortaya çıkan varlıklı Rus kesiminin tatillerini yurtdışında değerlendirmeye başlaması ve gittikleri ülkeler için yüksek tüketim talepleri ile önemli bir gelir kaynağı oluşturması, bu ülke vatandaşlarını sadece ülkemiz açısından değil diğer ülkeler açısından da hedef kitle haline getirmiştir. Bu itibarla, sözkonusu hedef kitleye yönelik olarak etkin bir tanıtım programı düzenlenerek, anılan ülke vatandaşlarının tatillerini ülkemizde değerlendirmeleri imkanının yaratılması halinde, kültürel ilişkilerimizin yanısıra ticari ilişkilerimizde de önemli gelişmeler kaydedilebilmesi için imkan yaratılmış olacaktır. Ortak turizm ve havayolu şirketlerinin kurulması da iki ülke arasındaki turizm faaliyetlerinin geliştirilmesinde büyük rol oynayacaktır.
Ayrıca, Rusya’da yaşanan ekonomik gelişmeler çerçevesinde son yıllarda hızla artan hizmet sektörü talebi ülkemiz firmaları açısından büyük bir potansiyel yaratmaktadır. Bu potansiyelin azami ölçüde değerlendirilebilmesi, özellikle ülkenin geneline yaygın bir şekilde hizmet verebilecek ve artan tüketim eğiliminden doğrudan etkilenen otelcilik, fast food zincirleri, süpermarketler, benzin istasyonu, otomobil bakım ve onarım servisleri gibi konularda ortak yatırımlar ile mümkün olabilecektir.
Daha önce de belirtildiği gibi, tarım ürünleri ithalatı Rusya’nın toplam ithalatının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu itibarla, Rusya’nın tarım ürünleri ihtiyacının, yaş meyve ve sebze başta olmak üzere tarım ürünleri ve gıda sanayinde büyük bir potansiyele sahip olan ülkemiz firmalarınca gerek ortak yatırım gerekse ihracat yoluyla karşılanması ikili ticari ilişkilerimizin bu alanda da geliştirilmesi açısından büyük önem arzetmektedir.
Bilindiği gibi, müteahhitlik hizmetleri iki ülke arasındaki ticari ilişkilerde önemli bir yer tutmaktadır. Müteahhitlerimiz bugüne kadar başta Rusya Federasyonu olmak üzere, diğer BDT ülkelerinde üstlenmiş oldukları projeleri başarıyla tamamlayarak, pazarda kendilerini kabul ettirmişlerdir. Önemli bir ticari ve politik risk unsuru ihtiva eden bu ülkeler grubuna yönelik müteahhitlik hizmetlerimizin daha da geliştirilebilmesi sözkonusu riskleri kapsayacak geniş kapsamlı garanti ve sigorta programlarının oluşturulmasına bağlıdır.
Diğer taraftan, zengin doğal kaynaklarıyla dünyanın en önemli stratejik merkezlerinden biri konumunda bulunan Rusya Federasyonu, 49 trilyon metre küp civarında olduğu tahmin edilen doğal gaz kaynaklarıyla toplam dünya rezervlerinin % 35’ini elinde bulundurmakta, aynı zamanda petrol rezervlerinde de Suudi Arabistan ve ABD’nin ardından üçüncü sırayı almaktadır. Ayrıca, Sibirya ve Ural dağları gibi belirli bölgelerinde önemli doğal kaynaklara sahip olan Rusya dünyanın önemli bir altın, demir, bakır ve nikel üreticisi konumundadır. Böylesi zengin doğal kaynaklara sahip olmasına rağmen, pazarlama alanındaki deneyimsizlikleri nedeniyle bu kaynaklarını dünya piyasalarına yeterli düzeyde arz edemeyen Rusya Federasyonu ve diğer BDT ülkelerinin doğal zenginliklerinin pazarlanmasında (Finlandiya örneğinde olduğu gibi) uluslararası piyasalardan elde ettikleri kazançların ve dolayısıyla ülkemiz döviz gelirlerinin arttırılmasında önemli bir rol oynayabilecektir.
Diğer taraftan, iki ülkeyi birbirine bağlayan diğer önemli bir gelişme ise, 1992 yılında ülkemizin öncülüğünde İstanbul Deklarasyonu ile hayata geçirilen Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) projesidir. Türkiye, Yunanistan, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Moldova, Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Romanya, Ermenistan ve Gürcistan’ın üye olduğu KEİ projesi çerçevesinde, üye ülkeler arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi suretiyle, bölge ülkelerinin potansiyelinin en iyi şekilde değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Rusya Federasyonu’nun KEİ üyesi eski SSCB ülkeleri ile olan yakın siyasi ve ticari ilişkileri dikkate alındığında, Rusya Federasyonu ile geliştirilecek iyi ilişkiler KEİ’nin kuruluş amaçlarının gerçekleştirilmesinde de önemli bir rol oynayacaktır.
Yukarıda kısaca yapılan değerlendirmeden de görüleceği üzere, Rusya Federasyonu, zengin doğal kaynakları, kalifiye insan potansiyeli, henüz ticari açıdan tam olarak değerlendirilemeyen teknolojisi, ülkemizle tamamlayıcı üretim yapısı, BDT ve özellikle de Orta Asya Cumhuriyetlerindeki ortak çıkarlarımız ve herşeyden önce ülkemizle olan tarihi ve coğrafi yakınlığı açısından ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Bu itibarla, gerek siyasi gerekse makro ekonomik istikrarın sağlanması ile birlikte önümüzdeki yıllarda çok önemli politik ve ekonomik güç haline gelecek Rusya Federasyonu ile ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ülkemiz açısından olduğu kadar bölgede siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması açısından da çok büyük önem arzetmektedir. Bu ilişkilerin geliştirilmesinde, iki ülke işadamlarına yıllardan beri en geniş anlamda biraraya gelme fırsatı sağlayan Türk-Rus İşkonseyi çerçevesinde yapılan çalışmalar çok büyük bir rol oynayacaktır.
İki ülke arasındaki siyasi,ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi neticesinde;
-İki ülke arasındaki dış ticaret hacmi gerçek potansiyelini yansıtacak bir seviyeye ulaşacaktır.
-İhracatımızın arttırılması ile birlikte, ihracatımızda mal çeşitlenmesi sağlanacak ve bugüne kadar ihraç imkanına sahip olmayan mallar için ihracat potansiyeli yaratılacaktır.
-Ülkemizin artan enerji ihtiyacının önemli bir kısmının Rusya’dan karşılanması suretiyle, kısa vadede enerji darboğazının giderilmesi, uzun vadede ise ucuz, temiz ve istikrarlı bir kaynak sağlanması yönünde önemli bir adım atılmış olacaktır.
-1980’li yıllarda Irak ve Libya ile başlayan ve 1990’lı yıllarda eski SSCB ülkelerinde üstlenilen faaliyetlerle artan bir hacme ulaşan taahhüt sektörümüzün daha da geliştirilmesi imkanı yaratılacaktır.
-İki ülke arasında artan turizm yoluyla, kültürel ilişkilerde de önemli gelişmeler kaydedilecek ve ülkemiz döviz gelirlerinde önemli bir artış gerçekleşecektir.
-Rusya Federasyonu başta olmak üzere diğer BDT ülkelerinin zengin doğal kaynaklarının uluslararası piyasalara pazarlanmasında ülkemiz firmalarının devreye girmesi imkanı yaratılacaktır.
-Ülkemiz sanayinin özellikle yüksek teknoloji ihtiva eden alanlarda ihtiyacı olan kalifiye işgücünün Rusya’nın yetişmiş insan kaynaklarından karşılanması imkanı doğacaktır.
-Ülkemiz firmalarının Rusya Federasyonu’nda ortak yatırıma yönelmeleri, ülkemiz sanayinin uluslararası piyasalara üretim bazında açılarak, firma bazında globalleşme sürecine aktif olarak katılımlarını sağlayacaktır. Bu çerçevede, özellikle deri işleme, elektrik-elektronik, işlenmiş gıda, tarım makineleri gibi ülkemizin büyük potansiyele sahip olduğu alanlarda ortak yatırımlara yönelinmesi, ülkemiz firmalarının Rusya pazarında yerlerini sağlamlaştırabilmeleri ve Rusya’daki büyük potansiyelin değerlendirilebilmesi açısından büyük bir rol oynayacaktır.
-Rus firmaları ile özellikle ulaşım gibi ülkemizde eksikliği hissedilen altyapı yatırımlarında ortak projelere girişilmesi imkanı yaratılacaktır.
Sonuç olarak, yukarıdaki değerlendirmeden de anlaşılacağı üzere, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilerek, ticaret hacminin 15 milyar dolar, ortak yatırım hacminin ise 20 milyar dolar seviyelerine çıkarılması iki ülke ekonomisine sadece makro bazda değil mikro bazda da büyük katkılar sağlayacaktır. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde, bugüne kadar ikili ticari ilişkilerimizin geliştirilmesinde özverili çalışmalarıyla çok önemli bir görev ifa eden Türk ve Rus işadamlarına çok daha büyük bir sorumluluk düşmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder